Hutbeler

PDF-Dosyası Cuma Hutbesi (PDF)


Emeğe Saygı
01.05.2015

وَأَنْ لَيْسَ لِلإِنْسَانِ إِلاَّ مَا سَعَى

Kıymetli müminler!
İslam dini çalışmayı, yararlı iş görmeyi teşvik ettiği gibi mülkiyeti, sermaye birikimi ve artışını da meşru saymıştır. Kur’an’ı Kerim’deki; ‘‘İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur" ayeti, kişinin dünya ve ahirette emeğinin karşılığını göreceğini ifade eder.

İslam dinine göre kimseye muhtaç olmadan hayatı sürdürmek, çoluk çocuğun geçimini sağlamak için meşru yoldan çalışıp kazanma, mal mülk edinme, ibadet derecesinde kutsal ve değerli kabul edilmiştir. Bir taraftan meşru yoldan kazancı kutsal kabul ederken diğer taraftan başkasının hak ve hukukuna tecavüz olan hırsızlık, gasp, kumar ve rüşvet gibi meşru olmayan yollardan servet elde etmeyi dini, hukuki ve ahlaki planda yasaklamıştır.

İslam’a göre asli ve doğal olan kazanç yolu emektir. Hz. Peygamber (sav) ‘‘Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yemiş değildir’’ buyurmuş, kendisine en temiz kazancın ne olduğu sorulduğunda; ‘‘Kişinin kendi elinin emeği, bir de dürüst ticaretin kazancı’’ cevabını vererek emeğin önem ve değerine dikkat çekmiştir. Yine bir gün Hz. Peygamber Sa’d b. Muâz ile karşılaşıp tokalaşmış, ellerinin nasırlı olduğunu görünce sebebini sormuş O’da; ‘‘Çoluk çocuğunun nafakasını temin için hurma bahçemde çalışıyorum’’ cevabını verince; Muaz’ın elini öpmüş ve; ‘‘İşte bu eller Allah’ın sevdiği ellerdir’’ demiştir.

İslam bilginleri, haram lokma ile beslenen vücudun ibadet ve faaliyetlerinin faydasız ve verimsiz, kazanç ve kârın bereketsiz olacağını, emeğe dayanmayan bir kazancın dünyada huzursuz ve mutsuz bir hayat, ahirette ise sıkıntılı bir hesaptan başka bir şey getirmeyeceğini ifade etmişlerdir.

Değerli Kardeşlerim,
Özellikle sanayi devrimiyle ortaya çıkan geniş iş alanları ve işçi sınıfları, ekonomi ve ticari alanlardaki gelişmeler işçi-işveren ilişkilerine ayrı bir önem kazandırmıştır. Toplumsal huzur ve barışın önemli bir ayağı sayılan iş barışı, işçi sağlığı ve güvenliğinin sağlanması, işçi ve işverenin hak ve sorumluluklarının hakkaniyet ve adalet temeline dayandırılması oldukça önemlidir. Bu nedenle emeğe saygı gösterilmesi, çalışanların hak ve hukukunun gözetilmesi için dinin ve ahlakın ferdin vicdanı üzerindeki denetiminden yararlanmak gerekir. Vicdanlarına hesap verme bilinci yerleştirilen insanlar hak ve hukuk ihlallerinden daha fazla kaçınacaklar, toplumsal barış ve huzur daha fazla gerçekleşecektir.

Toplumsal yaşamın bir gereği olan çalışma hayatındaki barış ve huzur için İslam dini hem işçiye hem de işverene görev ve sorumluluklar yüklemiştir. Böylece işçi ve işverenin haklarını korumayı hedeflemiştir. İşveren işçinin ücretini tam ve vaktinde ödemeli, emniyet ve güvenini sağlamalı, işçiye karşı iyi davranmalı, güçlerinin yetmeyeceği yükleri yüklememelidir. Hz. Peygamber (sav) ‘‘İşçiye ücretini teri kurumadan veriniz’’ buyurmuş ve işçinin ücretini ödemeyenlerin kıyamet günü Allah’ı karşılarında bulacağın ifade ederek emeğin karşılığının verilmesinin önemine dikkat çekmiştir. İşçi de işini gerektiği şekilde tam olarak yapmalıdır. İş saatinde başka şeylerle meşgul olmak ve çalışmamak işverenin hakkına tecavüz anlamını taşımaktadır. Hz. Peygamber ‘‘Muhakkak ki Allah Teâlâ sizden birinizin yaptığı işi sağlam yapmasından hoşnut olur’’ buyurarak yapılan işin tam ve zamanında yapılmasını teşvik etmiştir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, işçi-işveren ilişkileri insan ilişkilerinden, işçi hakları da insan haklarından ayrı düşünülmemelidir.  İslam iş hayatında bireysel ve toplumsal barış için salt hukuk kurallarını değil dini ve ahlaki kuralları öne çıkarmış, sevgi, saygı ve hakkaniyete dayalı sağlam bir yapı oluşturmaya çalışmıştır. İşverene işçinin hakkını zamanında ve tam ödemeyi, işçiye de işini tam yaparak ücretini hak etmeyi önermiştir.

 

Dr. Mehmet Tekin
Karlsruhe Din Hizmetleri Ataşesi

 

1. En-Necm, 53/39.
2. Buharî, Büyû, 15.
3. Müsned, IV, 141.
4. Serahsî, Mebsûd, XXX, s. 245.
5. TDV İlmihal, II, s. 411.
6. Buharî, Itk, 16.
7. İbn Mace, Rühûn, 4.
8. Buharî, İcare, 10.
9. Suyutî, el-Camiu’l-Kebîr, I, 354.

2015-05-01